Aziz Ogan’ın torunu Hüseyin İnan tarafından Boğaziçi Üniversitesi Tarih Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Edhem Eldem aracılığıyla Boğaziçi Üniversitesi’ne bağışlanan koleksiyon, 1920’lerden başlayarak Türkiye’de arkeoloji ve müzeciliğin gelişimine ışık tutar ve erken Cumhuriyet döneminin İslam öncesi Anadolu uygarlıklarını merkeze alan kültür politikalarının izini sürmemize olanak sağlar. Koleksiyonun en önemli bölümünü Aziz Ogan’ın İzmir Asâr-ı Atika Müdürlüğü dönemindeki çalışmaları oluşturur. Bu dönemden kalan belgeler, çoğu İzmir civarında gerçekleştirilmiş arkeolojik kazılara dair kazı ve harabe raporları, Anadolu’nun değişik müzeleri hakkında hazırlanmış raporlar ile İzmir, Bergama ve Efes müzelerinin kurulmasına ilişkin notlardan meydana gelir.
Koleksiyonun diğer bölümü ise Aziz Ogan’ın 1931-1954 yılları arasında İstanbul Müzeleri Umum Müdürlüğü ve Eski Eserler Koruma Kurulu Başkanlığı yaptığı sıradaki yazışmaları, İstanbul Arkeoloji Müzeleri, İstanbul çeşmeleri ve Kariye, Aya İrini Kilisesi gibi Bizans Kiliseleri hakkındaki rehber, yayın ve çalışma notlarından oluşuyor. Özellikle Ogan’ın müzeler için hazırladığı rehberler ve hafriyat raporu taslakları dikkat çekicidir. Ayrıca içinde, Maarif Vekaleti, Türk Tarih Kurumu, yabancı müzeler, arkeoloji enstitüleri ve arkeologlarla yaptığı yazışmalar, dış gezilerine ilişkin notlar ile diploma, nişan ve ödülleri ile çok sayıda fotoğraf ve gazete kupürü gibi materyali de barındıran Aziz Ogan Koleksiyonu Türkiye arkeoloji ve müzecilik tarihi için eşsiz bir kaynak oluşturuyor.
Aziz Ogan, merkezimizdeki koleksiyonda da bir örneği yer alan Sicil Dosyası’na koyulması için hazırladığı öz yaşam öyküsünde kendisini şöyle anlatır:
“İsmim Ahmed Aziz’dir. Pederimin ismi merhum Hacı Ahmed efendidir. Mahalli veladetim Dersaadet’tir. Tarihi tevellüdüm 18 Kanuni Evvel 1304'dir. Îbtidaî ve rüşdî tahsilim Fatih merkez rüştiyesinde olup neş’etim 1319’dir. Fakat bu şahadetnamelerim İzmire nakli mekân sırasında ziyaa uğramıştır. Bundan sonraki tahsilim hususidir.”
Aziz Ogan, Tercüme-i Hal Varakası, tarihsiz
Aziz Ogan’ın güzel sanatlara ve arkeolojiye ilgisi de küçük yaşlarda, babasının yakın arkadaşı ve Gebze’den bağ komşuları, ressam ve Osmanlı’da müzeciliğin ve arkeolojinin kurucusu Osman Hamdi Bey sayesinde oluşmuştur. Bu ilgi neticesinde girdiği Sanayi-i Nefise Mektebi’nden (Güzel Sanatlar Okulu) 1910’da mezun olur. Mektepte okuduğu sırada, Mart 1907 tarihinde İstanbul Müze-i Hümayun’a “yüz kuruş maaşla [… ] tahrirat kitabeti refakatine” tayin olunur.
Türkiye’nin ilk kadın arkeologlarından olan Aziz Ogan’ın kızı Jale İnan ise babasına dair şunları söyler:
“Babam 1914’te İzmir Asâr-ı Atika Müfettişliğine tâyin edildi, fakat Birinci Cihan Harbinin başlaması ve seferberlik ilânı üzerine, ihtiyat zabit namzedi olarak, nakliye talimgâhına alındı. Bu talimgâhı ikmal ederek, Çanakkale ve Kafkasya cephelerinde hizmet gördü. 1917’de Cemal paşa tarafından dördüncü ordu emrinde Şam’da kurulan Asâr-ı Atika Müşavir Muavinliğine ve buna ilâveten ordu emrinde bulunan Şam sanayi mektebi müdürlüğüne tâyin olundu.
(...) Arkeoloji teşkilâtının başında Alman arkeologu Dr. Theodor Wiegand bulunuyordu. Kısa zamanda aralarında derin ve samimî dostluk bağları teessüs etti.”
Jale İnan, İstanbul Enstitüsü Dergisi, 1957, s. 173
1918 senesinde savaş biter bitmez, İstanbul’a dönen Aziz Ogan’ı ailesi, kızının anlatımıyla şöyle karşılar:
“İlk çocukluk hatıram babamın terhis edilerek eve geldiği gündür, 18 ağustos 1918’de evvelâ ablamın sesi: Anne bir zabit geldi, sizinle görüşmek istiyor! Babam sürpriz ve şakayı çok severdi, ablamın kendisini tanımadığını görünce, yabancı biri imiş gibi, annemi çağırtmıştı. Sevincimiz çok büyüktü, uzun zamandır hasretle beklediğimiz babama kavuşmuştuk ve artık annemin masal gibi bahsettiği güzel İzmir'e gidecektik. Yolculuğumuzda trenimiz eşkiyaların hücumuna uğradı, nakit ve mücevher olarak neyimiz varsa soydular. Babam İzmir’de eski vazifesine başladı, bundan başka kendisine birinci ve ikinci sultani mekteplerinde dersler de verildi.”
I. Dünya Savaşı bitmiştir ve İzmir, işgal kuvvetlerinin kontrolü altındadır. Bu şartlarda, Aziz Ogan İzmir Asâr-ı Atika Müfettişliği görevine 1922’ye dek tam olarak başlayamaz. 1926’da teftiş sahası “İzmir ve havalisi” olarak genişletilir.
Aziz Ogan, İzmir ve havalisi Asâr-ı Atika Müfettişi olarak, İzmir ile komşu vilayetlerde bulunan harabe ve hafriyat mevkilerinde yapılan çalışmaları yakından takip eder, yerli ve yabancı arkeologlarla sürekli irtibat halinde olur. Bu dönemde, Batı Anadolu coğrafyasının kadim tarihi için son derece önemli olan Sardes, Efes, Ayasuluk, Selçuk, Bergama, Didyma, Milet gibi antik kentlerin kazı çalışmalarını sürekli izler ve araştırmalarda bulunur. Bu kazı sahalarında gün yüzüne çıkan eserlerin yurt içindeki çeşitli müzelere transfer edilmesini koordine eder.
Eski eserlerin korunması ve müzeciliğin gelişmesinde oldukça önemli bir rol oynayan Aziz Ogan’ın, Türk Tarih Kurumu, Avusturya, Çekoslovakya, Fin ve Alman Arkeoloji Enstitüleri, Mainz İlimler ve Edebiyat Akademisi ve İstanbul Enstitüsü gibi kurumlara üyelikleri bulunuyordu.
Ayrıca Uluslararası Müzeler Konseyi (ICOM) ve UNESCO ile irtibata geçerek İstanbul müzelerinin dünya müzeleri ve müzeciliğiyle ilk irtibatlarını sağlamıştı.
“Aziz Ogan, kendisini alakadar eden konularda tetkikte bulunarak, bunları fırsat buldukça neşrediyordu. Hafriyat raporları, müze ve harabelere dair rehberlerden mada, birçok dergi ve gazetelerde Türkiye’nin tarihi eserleri, arkeolojik değerleri, kazı işleri, Türk müzecilik tarihi ve eski eserlerin onarılması hakkında çeşitli makalelerle halkın tarih ve eski eserlere karşı sevgi merakını uyandırmağa çalışırdı.”
Jale İnan, İstanbul Enstitüsü Dergisi, 1957, s. 173
Aziz Ogan, zengin içerikleriyle dikkati çeken İzmir, Efes ve Bergama müzelerinin inşaatlarının yanı sıra, buradaki eski eserlerin korunmasında da önemli rol oynar. Hem harabelerin, hem müzelerin korunması için bekçi ve muhafızlar tayin eder. Aziz Ogan Koleksiyonu, ayrıca, hafriyatlardaki günlük yaşam ve özellikle bekçilerin işe alınmaları ile çalışanların birbirleriyle ilişkilerine dair eşsiz bir kaynaktır.
Aziz Ogan, Mustafa Kemal’in isteği üzerine, 1923 yılından itibaren dönemin İzmir Valisi Kazım Paşa (Dirik) ile birlikte, İzmir Asâr-ı Atika Müzesi’nin kuruluşu çalışmalarına başlar ve müze koleksiyonlarını hazırlamaya odaklanır. 1927’de açılan müze, İzmir Rum cemaatine ait olan ve Osmanlı son döneminde inşa edilen Ayavukla Kilisesi’nde kurulur.
Aziz Ogan, Mustafa Kemal’in isteği üzerine, 1923 yılından itibaren dönemin İzmir Valisi Kazım Paşa (Dirik) ile birlikte, İzmir Asâr-ı Atika Müzesi’nin kuruluşu çalışmalarına başlar ve müze koleksiyonlarını hazırlamaya odaklanır. 1927’de açılan müze, İzmir Rum cemaatine ait olan ve Osmanlı son döneminde inşa edilen Ayavukla Kilisesi’nde kurulur.
Aziz Ogan, I. Dünya Savaşı sırasında Şam’da tanışıp dost olduğu Vali Kâzım Paşa’nın “İzmir Asâr-ı Atika Muhipleri Cemiyeti”ni kurmasına ön ayak olur. Kısa sürede ilgi çeken ve İzmir’de yaşayan entelektüeller ile Türkiye’ye ilgi duyan yabancı arkeolog ve tarihçilerin üye olduğu İzmir Asâr-ı Atika Muhipleri Cemiyeti, bölgede arkeoloji bilincinin yerleşmesinde büyük rol oynar.
Aziz Ogan, İzmir Asâr-ı Atika müfettişliği yaptığı sırada, İzmir Türk Ressamlar Cemiyeti’nin başkanlığını yapmıştır ve İzmir Müzesi’nin galerilerinde resim sergilerine de yer verilmesini sağlamıştır. Kızı Jale İnan’ın aktarımıyla “boş zamanlarında en büyük zevki resim yapmak” olan Aziz Ogan’ın öğrencilik yıllarından hayatının sonuna dek yaptığı birçok yağlı boya ve sulu boya tablosu bulunmaktadır.
Aziz Ogan, İzmir Asâr-ı Atika müfettişliği yaptığı sırada, İzmir Türk Ressamlar Cemiyeti’nin başkanlığını yapmıştır ve İzmir Müzesi’nin galerilerinde resim sergilerine de yer verilmesini sağlamıştır. Kızı Jale İnan’ın aktarımıyla “boş zamanlarında en büyük zevki resim yapmak” olan Aziz Ogan’ın öğrencilik yıllarından hayatının sonuna dek yaptığı birçok yağlı boya ve sulu boya tablosu bulunmaktadır.
1 Mart 1931’de, Osman Hamdi Bey’in kardeşi olan İstanbul Müzeler Müdürü Halil Edhem Bey’in emekliye ayrılması üzerine, Aziz Ogan, İstanbul Müzeleri Umum Müdürlüğü’ne atanır ve 1954’te emekliye ayrılana kadar bu görevini sürdürür.
“Bundan başka müzeler için önemli bazı tesisler, meselâ kimya lâboratuvarı ve fotoğraf atelyesi de onun müdürlüğü zamanında vücuda getirildi. İstanbul Müzeleri Umum Müdürlüğüne tâyin edildiği günden beri müze çatısının ahşap olması huzurunu kaçırıyordu. Defalarca vekâlete bu durumun tehlikeli olduğunu ve bilhassa birbiri ardına yangına kurban giden binaları misal göstererek, her defasında müzenin de başına böyle bir felâket gelebileceğini bildiriyordu. Emekliye ayrıldığı zaman bu tehlikeyi bertaraf edebildiğinden dolayı huzur duyuyordu.”
Jale İnan, İstanbul Enstitüsü Dergisi, 1957, s. 173
“Bundan başka müzeler için önemli bazı tesisler, meselâ kimya lâboratuvarı ve fotoğraf atelyesi de onun müdürlüğü zamanında vücuda getirildi. İstanbul Müzeleri Umum Müdürlüğüne tâyin edildiği günden beri müze çatısının ahşap olması huzurunu kaçırıyordu. Defalarca vekâlete bu durumun tehlikeli olduğunu ve bilhassa birbiri ardına yangına kurban giden binaları misal göstererek, her defasında müzenin de başına böyle bir felâket gelebileceğini bildiriyordu. Emekliye ayrıldığı zaman bu tehlikeyi bertaraf edebildiğinden dolayı huzur duyuyordu.”
Jale İnan, İstanbul Enstitüsü Dergisi, 1957, s. 173
1934 yılından itibaren çeşitli aralıklarla “İstanbul Arkeoloji Müzeleri Yıllığı” adlı bülten ile Türkiye müzeciliğinin ve arkeoloji çalışmalarının uluslararası bağlamda tanınmasına önemli katkılarda bulundu.
Ayasofya’nın müze haline getirilmesi ve Süleymaniye Külliyesi’nde bulunan Tabhane Medresesi’nin Türk ve İslam Eserleri Müzesi’ne dönüştürülmesi de Aziz Ogan’ın müdürlüğü yıllarına denk gelir. Yine bu dönemde İstanbul Arkeoloji Müzesi’nin Şark kısmında yeni bölümler açılmasını sağlamış, müzeler ile ilgili bilgilendirici konferanslar düzenlemiş ve Fethiye Camii, İstanbul Surları ve Çinili Köşk hakkında yayınlar yapmıştır.
Aziz Ogan’ın İstanbul döneminin en dikkat çekici çalışmalarını Bizans tarihi üzerine yaptığı araştırmalar ve envanter çalışması oluşturur. Ogan’ın bu dönemde oldukça üretken bir biçimde Ayasofya, Kariye (Chora), Aya İrini Kilisesi, Fethiye Camii (Pammakaristos Kilisesi), mozaikler ve Bizans heykel sanatı üzerine rehber kitaplar hazırladığını, uzun el yazısı çalışma notları aldığını görüyoruz.
Bu dönemde Avrupa ülkelerindeki müzelerde ve kazılarda inceleme gezilerine katılır. Gezip gördüğü Avusturya, Almanya, Hollanda, İngiltere, Fransa ve İtalya gibi ülkelerin önemli müzelerini ziyaret eder. Özellikle İtalya ve Yunanistan’da hafriyat sahalarını görüp, kazılarda uygulanan yeni teknikleri gözlemleme şansına sahip olur.
1939’da New York’ta gerçekleştirilen Dünya Sergisi’ne Türkiye’nin Asâr-ı Atika ve Müze Sergisi Heyet Başkanı olarak katılır.
1939’da New York’ta gerçekleştirilen Dünya Sergisi’ne Türkiye’nin Asâr-ı Atika ve Müze Sergisi Heyet Başkanı olarak katılır.
Aziz Ogan’ın İstanbul Arkeoloji Müzeleri müdürlüğü döneminde gerçekleştirdiği hizmetleri kızı Jale İnan şöyle anlatır:
“Aziz Ogan, 1954 yılına kadar, 23 sene müddetle İstanbul Arkeoloji müzeleri müdürlüğünde muntazam ve sistemli çalışması sayesinde müzenin ilmî ve meslekî inkişafında büyük hizmetler gördü. Bazı kolleksiyonlar ilmî usullere göre tanzim edildi, mevcut kolleksiyonlara yenileri katılarak ayrı ayrı salonlarda teşhir edildi. Bu meyanda Arkeoloji müzesinin eski şark seksiyonunda ikisi Mısır, biri Part, diğeri Himyerî eserlerine ait olmak üzere yeni dört salon açıldı; eski salonlar esaslı bir ilmî tasnife tabi tutuldu. Yüz binlerce yazılı vesika ihtiva eden zengin tablet arşivi de onun himmeti ile vücuda getirildi. Klâsik eserler seksiyonunda, büyük bir kısmı üniversite kazısında meydana çıkan eserlerden müteşekkil bir salon açıldı; zengin Bizans ve keramik kolleksiyonları teşhir edildi, tezyini eserler, sikkeler ve madalya kolleksiyonu dahi halkın ziyaretine açıldı.”
Jale İnan, İstanbul Enstitüsü Dergisi, 1957, s. 173
“51 sene memuriyet hayatım 1 Ocak 1954’te hitam bulmaktadır. Bu müddet zarfında bilhassa İzmir Asâr-ı Atika Müfettişliğim sırasında Yüksek Vekâletlerinin şahsıma olan itimad ve teveccühlerine dayanarak Arkeoloji âlemince de büyük bir sempati ve alaka ile karşılanan İzmir, Bergama ve Efez Müzelerini kurdum. Muhtelif tarihlerde vekaleten Ankara’da Müzeler Müdürlüğünde bulundum. 23 sene evvel İstanbul Umum Müdürlüğünü ve müteakiben Müzelerin müstakil olmasına binaen Arkeoloji Müzelerinin müdürlüğünü ifa etmekteyim. İstanbul Müzeleri klasik arkeoloji kısmında bir Bizans Poteri saloniyle Meskûkât ve Madalya ve Hülliyat salonlarını Eski Şark Eserleri müzesinde ikisi Mısır, biri Part, diğeri Himyeri eserlerinden mürekkep dört salon açtım. Otuzu bulan Müze neşriyatıyle bu ilim müessesesini gerek memleket dahilinde ve gerek memleket haricinde birinci sınıf müze safına dahil olmasına gücüm yettiği kadar çalıştım. Yetmiş sene evvel o zaman ki teknik icabı ahşap olan bu muazzam binaların çatısını betonlaştırma işine gayret ettim. En son kısmın betonlaştırma işi de onbeş günden beri başlamış bulunmaktadır. Bütün bunlar, daima Yüksek Vekâletlerinden mazhar olduğum kıymetli teveccühün bir eseri olarak husul bulmuştur. Bundan dolayı Vekâletime medyunu şükranım.”
Aziz Ogan, Tercüme-i Hal Varakası, tarihsiz
“51 sene memuriyet hayatım 1 Ocak 1954’te hitam bulmaktadır. Bu müddet zarfında bilhassa İzmir Asâr-ı Atika Müfettişliğim sırasında Yüksek Vekâletlerinin şahsıma olan itimad ve teveccühlerine dayanarak Arkeoloji âlemince de büyük bir sempati ve alaka ile karşılanan İzmir, Bergama ve Efez Müzelerini kurdum. Muhtelif tarihlerde vekaleten Ankara’da Müzeler Müdürlüğünde bulundum. 23 sene evvel İstanbul Umum Müdürlüğünü ve müteakiben Müzelerin müstakil olmasına binaen Arkeoloji Müzelerinin müdürlüğünü ifa etmekteyim. İstanbul Müzeleri klasik arkeoloji kısmında bir Bizans Poteri saloniyle Meskûkât ve Madalya ve Hülliyat salonlarını Eski Şark Eserleri müzesinde ikisi Mısır, biri Part, diğeri Himyeri eserlerinden mürekkep dört salon açtım. Otuzu bulan Müze neşriyatıyle bu ilim müessesesini gerek memleket dahilinde ve gerek memleket haricinde birinci sınıf müze safına dahil olmasına gücüm yettiği kadar çalıştım. Yetmiş sene evvel o zaman ki teknik icabı ahşap olan bu muazzam binaların çatısını betonlaştırma işine gayret ettim. En son kısmın betonlaştırma işi de onbeş günden beri başlamış bulunmaktadır. Bütün bunlar, daima Yüksek Vekâletlerinden mazhar olduğum kıymetli teveccühün bir eseri olarak husul bulmuştur. Bundan dolayı Vekâletime medyunu şükranım.”
Aziz Ogan, Tercüme-i Hal Varakası, tarihsiz
Alman Arkeoloji Enstitüsü başkanı ilk çağ tarihçisi ve arkeolog Kurt Bittel, Aziz Ogan hakkında şöyle demiştir:
“Aynı zamanda idareciliği de nefsinde cemeden Aziz Oganın sürekli ve yılmak bilmez mesaisiyle muhtelif hafriyat yerlerinden celbettiği eserlerle meydana getirmiş olduğu İzmir, Efes ve Bergama Müzeleri gibi bilhassa süratle gelişmekte olan İzmir Müzesinin bile, tıpkı İstanbul Müzesi gibi Türkiyenin ve dünyanın en büyük müzeleri haline geleceğini ve Aziz Oganın bu kadarla da kalmayarak, bu müzelerin paha biçilemeyecek kadar zengin olan muhteviyatını, Türk ve Garp lisanlarında neşrettiği kıymetli eserler ve rehberlerle dünya Arkeoloji âlemine tanıtmak gibi çok geniş ölçüde bir hizmette bulunduğu ve bundan dolayı Arkeoloji âleminin kendisine ilelebet, minnettar kalacağı şüphesizdir.”
Son Saat, 29 Eylül 1951